Veda Haccı

29.09.2016 15:15

Veda Haccı

Resul-i Ekrem (s.a.a) insanlığın tümü önünde güzel bir örnek oldu. Allah'ın ayetlerini insanlara duyuruyor, ayetlerionları yorumluyor ve hükümlerini yalın bir dille ayrıntılı biçimde açıklıyordu. Müslüman topluluklar da sözde ve davranışta ona uymaya özen gösteriyorlardı. Hicret'in onuncu yılının zilkade ayı girince, Hz. Peygamber (s.a.a) hac farizasını yerine getirmeye karar verdi. Daha önce hac farizasını yerine getirme fırsatı bulamamıştı. Böylece Müslüman ümmete hac farizasının içerdiği hükümleri fiilen göstermiş olacaktı.

Onun bu kararını öğrenen binlerce Müslüman Medine'ye akın etti ve Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte hac ziyareti yapmak için gereken hazırlıkları yaptılar. Öyle ki, Medine'den olanlardan katılanlarlaın, çöllere dağılmış yerleşim birimlerinden ve kabilelerden gelen bu hacı adaylarının sayısı yüz bin Müslümana ulaşmıştı.

Bu büyük kalabalığı birleştiren temel faktörler sahici bir sevgi, İslâm kardeşliği ve başkomutan elçinin çağrısına verilen olumlu cevap idi. Oysa onlar daha düne kadar birbirine karşı nefret duyguları besleyen düşmanlar, cahiller ve kâfirlerdi. Hz. Peygamber (s.a.a) yanına bütün eşleri ile kızı Hz. Fatıma'yı almıştı. Hz. Fatıma'nın eşi Hz. Ali, Resulullah (s.a.a) tarafından bir göreve gönderildiği için bu yolculuğa katılamamıştı. Hz. Peygamber, Medine’de yokluğu sırasında yerini almak üzere ensar Müslümanlarından Ebu Dücane'ye yetki vermişti.

Zulhuleyfe adı ile anılan yerde Hz. Peygamber (s.a.a) beyaz kumaştan oluşan iki parçayla ihrama girdi. İhrama girerken şu sözleri söyleyerek telbiye getirdi: "Lebbeyk, allahumme lebbeyk, lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk, inne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'l-mülk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk: Emrin baş üstüne Allah'ım, emrin baş üstüne. Yoktur ortağın senin, emrin baş üstüne. Hamd, nimet ve egemenlik sana mahsustur, emrin baş üstüne. Yoktur ortağın senin, emrin baş üstüne."

Zilhicce ayının dördünde Hz. Peygamber (s.a.a) Mekke'ye bakan tepeye vardı ve telbiye getirmeyi kesti. Sonra Mescid-i Haram'a girdi. Bu sırada sık sık Allah'ı övüyor, O'na hamd ve şükrediyordu. Arkasından Hacerü'l-Esved'e elini sürüp ziyaret etti, Beytullah'ı yedi kere tavaf etti, İbrahim makamının yanında iki rekât namaz kıldı, sonra Safâ ile Merve tepeleri arasında sa'y yaptı. Arkasından hacılara dönerek: "Sizden kim beraberinde kurbanlık hayvan sevk etmemişse, ihramdan çıksın ve buraya kadar yaptığını haccını umre kılsın. Kim kendisiyle kurbanlık hayvan sevk etmişse, ihramlı olmaya devam etsin."(Peygamber (s.a.a) kendisiyle birlikte kurbanlık getirmiş olduğundan ihramdan çıkmadı.)

Bazı Müslümanlar, Peygamber gibi yaparak ihramdan çıkmamaları gerektiği düşüncesi ile Hz. Peygamber'in (s.a.a) emrini yerine getirmediler. Hz. Peygamber (s.a.a) onların takındıkları tavra kızarak: "Eğer önceden yapmış olduğumu şimdi yapacak olsaydım işimle ilgili geleceği bilseydim, sizin gibi sonradan öğrenmiş olmayacaktım [yani, böyle bir hükmün geleceğini bilseydim, sizin gibi ben de kurbanlık deve getirmezdim]; size emrettiğim şeyi ben de yapardım." dedi.[399]

Bu arada Hz. Ali (a.s), Resulullah'a (s.a.a) katılmak üzere Yemen'den Mekke'ye hareket etti. Yanında otuz dört kurbanlık hayvan getirdi. Mekke'ye yaklaşınca hemen şehre girmek istedi ve kendi yerine seriyesindekilerden birini bıraktı. Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali ile buluşmaktan ve onun Yemen'de gerçekleştirdiği başarıdan dolayı sevindi ve ona: "Git, Beytullah'ı tavaf et ve arkadaşlarının yaptıkları gibi ihramdan çık." dedi. Hz. Ali (a.s): "Ben senin tehlil getirdiğin (ihrama girdiğin) niyetle ihrama girdim." dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti: "Ben ihrama girdiğimde şöyle dedim: Senin kulun, nebin ve resulün Muhammed nasıl tehlil getirdiyse, ben de aynı niyetle tehlil getiriyorum." Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'ye seriyesinin başına dönmesini ve onları yanına alarak Mekke'ye gelmesini emretti. Seriyeyi oluşturan savaşçılar Mekke'ye döndüklerinde Hz. Ali'yi Hz. Peygamber'e (s.a.a) şikâyet ettiler. Çünkü Hz. Ali, onların kendi yokluğu sırasında gerçekleştirdikleri hatalı bir tasarruflarına karşı çıkmıştı. Hz. Peygamber (s.a.a) söz konusu seriyenin mensuplarına şu cevabı verdi: "Ey insanlar, Ali'den şikâyetçi olmayın. Vallahi o, Allah'a itaat konusunda kendisinden şikâyet edilemeyecek derecede sert ve tavizsizdir."[400]

Zilhicce ayının dokuzuncu günü Hz. Peygamber (s.a.a) yoğun Müslüman kalabalığın beraberinde Arafat'a yöneldi.

Resulullah (s.a.a) zilhicce ayının dokuzuncu günü güneş batıncaya kadar Arafat'ta kaldı. Havanın kararması ile birlikte devesine binerek Müzdelife'ye indi ve gecenin bir bölümünü orada geçirdi. Tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar Meşaru'l-Haram'da vakfe yaptı. Sonra zilhiccenin onuncu günü Mina'ya vararak oraya ait ibadetleri yaptı; şeytan taşladı, kurban kesti ve tıraş oldu. Sonra hac farizasının geriye kalan diğer ibadetlerini tamamlamak üzere Mekke'ye doğru yola çıktı.

Bu hacca "Veda Haccı" adı verildi. Çünkü Resulullah (s.a.a) bu hac sırasında vefatının yakın olduğuna işaret ederek Müslümanlar ile vedalaştı. Ayrıca bu hacca "Belâğ Haccı" da denir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.a) bu hac sırasında kendisinden sonra yerine kimin geçeceği konusunda Rabbinden inen talimatı Müslümanlara tebliğ etti. Bazıları ise bu haccı "Haccetu'l-İslâm" (İslâm Haccı) diye adlandırdılar. Çünkü bu hac, Hz. Peygamber'in (s.a.a) gerçekleştirdiği ilk hacdır ve kendisi bu ziyaret sırasında hac göreviyle ilgili sabit hükümleri fiilen açıklamıştır.